“İNSANIN DUVARI YİNE KENDİSİDİR”

Duvarların Ötesi, Sarıpınar-1914, Fehim Paşa Konağı, Bir Şehnaz Oyun, Töre, Ah Şu Gençler, Ocak, gibi ulusal tiyatromuzun bir çok önemli oyununa imza atan Turgut Özakman, ayrıca romanları, senaryoları, meslek kitapları, tarih kitaplarıyla da ürünler vermiş, edebiyatımızı zenginleştirmiş önemli bir yazarımızdır.

Usta yazar ülkemizdeki en iyi diyalog yazarlarından biridir. Onun dialogları biz genç yazarlar için yararlanılması gereken örnekler olmuştur her zaman.

Henüz genç bir yazarken izlediği filmlerden, etkilendiği durum ve sözleri notlayarak farklı biçimlerde yeniden eserlerine yansıtması ise onun kıvrak zekasının ürünleri olarak yaratıcılığın önünü açmaktaki başarısını gösterir. Nitekim Özakman’a izlediği William Wyler klasiği Humphrey Bogart ‘ın oynadığı Ümitsiz Saatler (Desperate Hours) filmi de böyle bir esin kaynağı olmuş ve ortaya tiyatromuzun yüz akı oyunlarından Duvarların Ötesi çıkmıştır.

Oyunda hapishaneden kaçan mahkumlar genç bir öğretmeni rehin alır ve eski bir zeytin deposuna saklanırlar. Orada yaşadıkları gerilim dolu anlarda kendi dünyalarına yolculuklar yapar, hayatla, insani duygularıyla hesaplaşırlar.

Duvarların Ötesi, Özakman’ın keşfettiği yerdir. Sıcacık bizden öyküsündeki kahramanların devindiği, insanı insan yapan temel ilkeleri hatırlatan.

Anahtar kelime nedir? Sevgi mi? Bir insan neden suç işler? Sevgisiz kaldığı için mi suça yönelir insan?

Duvarların Ötesi’ inde suça suçluya değil daha çok buna işaret ediliyor. “Hangi suçluyu kazırsanız kazıyın altından insan çıkar” denilirken suçun aslında başka yerlerde aranması gerektiği vurgulanıyor.

Sorgulatan bir oyun metni. Düşündüren. Zaten bildiğimiz ama fark etmediğimiz ince ayrıntılar. Öğretmenin, eğitmenin ne kadar yüce, önemli bir misyon (görev) olduğuna değiniliyor. Bilginin gelenekçi bir tutumla ulaştırılamayacağından söz edilirken, şiddeti içeren bir eğitimin utanç verici ayrıntılarını da görebiliyoruz bir kez daha. Hapishanelerde özellikle şiddetten ötürü mahkum olarak yatan suçlu denilen insanların, aslında içindeki şiddeti bitirememiş, sürekli suçlu arayan kişiler tarafından, şiddetlice mahkum edilişlerinin ironik yaklaşımlarını görüyoruz. Bir de üstüne şiddeti şiddetle ıslah etmeye çalışan bir davranış yöntemine tanık oluyoruz. Şu ıslah kelimesine takılmadan geçemeyeceğim. Islah etmek nasıl bir şey olmalı ey ahali! Islah etmeye çalışanlar bir ıslah edilse örneğin.

Sivas Devlet Tiyatrosu’nun oyuncuları gerçekten başarılı oyunculuk örnekleri sergiliyorlar. Mehmet Demiralp, Fatih Özyiğit, Mustafa Yıldıran, Arif Yavuz, Filiz Demiralp ve Cevat Duman’ı ayrı ayrı kutluyorum. Özakman’ın duru dilini, dialoglarını mükemmel yansıttılar, beden dillerini çok iyi kullanarak inanılır ve bizden kahramanlar yaratmayı başardılar.

Yönetmen Doğan Yağcı, bu yalın, gerçekçi öyküyü, abartmadan, durulukla ama duyarlılığı da gözden ırak tutmadan kotarmayı başarmış.

Bu başarılı metni seçip sahnelenmesini sağlayan Sivas Devlet Tiyatrosu müdürü H.Emre Başer’i de içtenlikle kutluyorum. Tiyatromuzun ancak kendi yazarlarımızla var olacağının güzel bir örneğini verdi.

Dekor Tasarımında Murat Gülmez, Giysi Tasarımında Funda Çebi, Işık Tasarımında Zeynel Işık, Dramaturg olarak Pınar Merterkek, Yönetmen Yardımcısı Ulaş Ersoy ve asistan Esra Ertör’ü de kutluyorum.

Sivas Devlet Tiyatrosu’nu izlemek gerçekten de büyük bir keyif.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*