12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK

Şimdi yargı zamanı mı? Hani ABD yakın geçmişte birer birer ortadoğu diktatörlerini linç ettirdi ya. Hani halkları perperişan sokaklara döküp büyük yıkıma uğrattı ya. Hani herkes koltuklarına yapışan generallerin son fotoğraflarını merhametle izleme noktasına geldi ya. Gelmiş geçmiş tüm despotların ortak kaderi linç kültürünü benimsedik ya…
Şimdi sıra, bu ülkenin başına gel…miş en büyük belalardan biri olan Kenan Efendi’nin yargılanmasında mı?
ABD’nin rolünü üstlenen hükümetimiz çıban başı iki komutanını yargılayıp aklayacak mı geçmişi sahiden?
Saracak mı yaraları, onarabilecek mi kanayan ruhları?
Her şey bu iki ihtiyarla mı sınırlı?

Bu iki kişi üzerinden her şey sıfırlanacak mı?
Ya diğerleri? Bürokratlar, vekiller, emniyet amirleri, askeri personel, yargıçlar, savcılar, doktorlar, vd.?
Örneğin Yüzbaşı Esat denen soysuz nerede? Esat’ı duydunuz mu hiç? Ya Mevlüt’ü? 12 Eylül darbesinden hemen sonra Diyarbakır Askeri Cezaevi işkence merkezi haline getirildiğinde aynı yıl içinde, iç güvenlik amirliğine Mevlüt Akkoyunlu adlı bir gestapo atanır… İşte bu Mevlüt işkence çeşitleri uygulamaya başlar tutuklulara. Copu gösterip
” bu kösteğim” , kalın zinciri gösterip, “bu benim tesbihimdir” demektedir. Bazı tutuklular, kötü uygulamalardan vazgeçilmesi için 1981’de açlık grevi başlatırlar. Ancak işkenceler sürmektedir. Uygulama ve ayıklama işlemi sonunda direnişçilerin çoğu hücrelere alınır. Devrimci önderlerle, direnişçi kitle böylelikle birbirinden soyutlanır. Gestapo ise bu aşamada görevini

Esat Oktay Yıldıran’a devreder. Bu adam da görevini büyük bir coşkuyla yerine getirmektedir. Öyle ki işkence konusunda dehşetengiz yaratımlar sunmaktadır. Bu konuda kariyerinin en parlak dönemindedir. Zamanının her anını işkence ile doldurmaktadır.
Cezaevi tıpkı bir korku tünelidir artık…
Ya o Koğuşların tanrılığına soyunmuş diğer gestapolar? Kahrolası zebaniler neredeler?
Onları kim yargılayacak?
Peki, bu yargılamaların sonu nereye varacak sizce? Hem bu yargılama nasıl bir şeydir? Nasıl hesaplaşmalıdır?
Sonları bir Saddam bir Kaddafi gibi olur mu bu iki ihtiyarın? Bizim de mi diktatörümüz var artık yargılayabileceğimiz? Biz de mi artık güçlü bir devletiz? Gururluyuz!

Yoksa Evren kendi kafasına bir kurşun sıkar mı? O yürek var mıdır o’nda?
Belki de bunlar kahraman oluverirler birden bire, kim bilir?
Soruyorum;
Bütün 12 Eylül mağdurları birleşip bu iki adamı kendi elleriyle lime lime etseler, yetmedi joplarla tecavüz etseler, bu da yetmedi, yaşadıklarının aynını aynı koğuşlarda onlara yaşatsalar … Hatta daha fazlasını… o zaman yeter miydi? Böyle bir fırsat verilse değil mağdurlara tüm halka verilse kaldı ki hepimiz o dönemlerin tohumlarıyız ve herkes sancılı… Ne yapardık?
Bu iki adama ne yapardık?
Cehennem çukuru hapishanelerin koğuşlarında azap çekmiş olan ve hala yaraları kanayan o canlara soralım bu soruyu isterseniz?
Hep birlikte karar alıp, yanıtı onlar vermeliler!
Ne yapmak isterdiniz?
Sen söyle 12 Eylül’ ün asi çocuğu! Söyle dağların mazlum tanığı, evet sen yüreği kavruk babası! İnsanlığı kurtarmaya soyunmuş haylaz kuşak! Bedeni, ruhu, kalbi parçalanmış kadın! Jilet gibi keser yüreğimi çığlık çığlığa sesin, ey adem! Göz pınarları kurumuş ‘dili’ dağlanmış ana söyle hadi; Ne yapsanız, nasıl, ne olursa ruhlarınız azaptan kurtulabilir? Söyleyin!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*