Eril ve Dişil in bütün ve tam oldukları anlar vardı bir zamanlar ve onlar ilk başlangıçta özgürdüler. Onlar ayrımsız bütünün parçalarıydılar.
Onlar ne zaman yarım kaldılar?
Ne zaman ki üretim ilişkileri boy gösterdi Dünyamızda; her şey gibi onlar da zorunlu olarak ayrışmaya başladı.
Yani sistemin çürütülmüş, insan ruhuna empoze edilen ezberletilmiş yaşamlarını giyinmeye başladığımızda oluştu her şey. Öylesine zorunlu bir sınıfsal ayrışmaydı ki bu, bilinç sistemimizi bloke etti egemenler. İşte hatırlayamadığımız özümüzü unuttuğumuz yer olan zihnimizin egomuzun bize oynadığı oyunlar, alet edildiğimiz bu bilinç sistemidir.
Kafa karışıklığı yaratan sana ait olan fikirler değildi zaten hiçbir zaman da olmamıştı. Kadın olsun erkek olsun her ne görünümde olursak olalım içimizdeki dişil ve eril enerjiler bizi birleştiren esas güçtür. İçimizde olan bu büyük tanrısal güç bizi evrenin o mucizevi açılımlarına götürür ki, ancak o zaman tamamen özgürleşebiliriz. Özgürlük budur. Egosuz olmak ile eş değerdedir. Bu güç bize aittir. Bu bize sunulmuş olan tanrısal bir enerjidir.
Siyasi entrikaların, politik duruşların, savaş panoramalarının, bilgiyi saklama paranoyalarının, geleneksel – dinsel yargıların bütün bu ve benzeri dayatmacı duruşların temelinde yatan tek gerçek; bireyleri, halkları, ülkeleri, toplumları yönetmenin en bencilce tutumlarından, zorba güçlerden, sömürüden ibarettir. Eski dünya sisteminde olup biten bütün bu handikapların kredisi dolmuş durumda. Artık hiçbir uyanmış insanın bu ve benzeri dayatmacı egosal yaklaşımları yemeyeceğini, gücü, enerjiyi kullanma oyunlarına da gelmeyeceğine inanıyoruz. Zorunlu gidiş budur çünkü. Diyalektik bunu öngörmektedir ve kesinlikle gerçekleşecektir, ilk başa dönülecektir yani, ama bilinçle… Daire tamamlanacaktır.
Kimler bu oyunu başlattıysa biz artık oynamıyoruz. Oyun işlevini yitirdi!
Töre, tecavüz, taciz, recm, gasp, savaş, ötekileştirme, ayrımcılık, sömürü, açlık, diktatörlük ve her türden şiddet içeren durum ve yaklaşımları reddediyoruz. Önümüze uzanan sonsuz cennet güzelliğini yaratmayı seçerek Dünya gezegenimizde barışa, iyiliğe, sevgi ve kardeşliğe, eşitliğe ve ışığa odaklanıyoruz. Çünkü neye odaklanırsak o bizim gerçeğimize dönüşür ve O’nun parçası oluruz. Bunun bilincindeyiz.
Farkına varılması gereken bir diğer nokta da kadınlar iki kere sömürülüyorsa aslında erkeklerin de sömürüldükleri gerçeğidir. Kadın kadının kurdu ya da erkek kadının kurdu gibi yine eski dünya illüzyonlarından sıyrılma yolunda ilerliyoruz. Kaldı ki artık bunlar da işlevlerini yitiriyorlar. Çünkü artık birbirimizin şifacıları olmamız gereken bir dönem başladı. Şiddeti doğuran baskı, aslında bunu meydana getirenleri de olumsuz yönde etkiler. Çünkü bizler görünen, görünmeyen bağlarla bağlıyız birbirimize.
Düşünmek gerekir ışığımızı yakıp; hiçbir kaygı, endişe, korku, telaş, yargılama, ayırma, sahiplenme olmadan, başka fikirlere, inanç sistemlerine, dayatılanlara, öğretilenlere takılmadan, denetleme isteğini bırakıp, yalnızca ve yalınca kalbinize dokunarak kabuklarınızdan sıyrılarak, hoşgörüyle, duygularınızı özgür bırakarak içinizden geçenleri dinleyerek.
O sesi duyarak geleceği de yanı başımızda, an da, yüksek bilinçle farkında olarak kurmanın zamanıdır. Bunları yapmanın en iyi yoluysa kuşkusuz doğru bir eğitim sürecinden geçer.
Dünya gezegenimiz öyle bir süreçten geçti ve geçiyor ki şimdi gelinen nokta muhteşem bir uyumun eşiğidir. Yeni Dünya Düzeni değil Yeni Dünya Gerçeğini yaratmanın zamanıdır. Artık an da tüm zamanları bir ederek zamansızlığın başladığı bir dönemeçteyiz. Uyanış ve hatırlama zamanıdır.
Bir bütünün parçaları olan bizler tüm insanlığa seslendik. Biz varız. Yaptığımız her şeyin gene bizi etkileyeceğini bilelim.
Özümsediğimiz cinsiyetlerimizle birlikte, cinsiyetsizce; yüreklice sadece BİZ varız.
Ve bilinçle ilk başa dönmekteyiz. Daireyi tamamlamaya doğru gitmekteyiz.
“Aile Ağacı Projesi/ Kadın Başına Bir Manifesto” 8-Mart Dünya Kadınlar Günü-Garajİstanbul”
Bir yanıt bırakın