“ İstasyon caddesinde Miting var. ” Bu haberi duymamla dışarıdan gelen sesleri işitmem bir oldu. Dükkanların kepenkleri inmiş, etrafta kızlar , adamlar , annesinin elinden tutmuş küçük hızlı adımlarla koşuşturan çocuklar var. Miting dağıtılmış. Uzaktan bakınca babama benzettigim bir yaşlı adam yürüyor vakur adımlarla… Şapkası onu tepedeki güneşin yakıcı sıcağından az da o…lsa koruyor.. İçim gidiyor…
Etrafta, gaz maskeli memurların sıktığı silah seslerine erkekçe sloganlar karışıyor… Beyaz toz bulutları yükseliyor birden.. Kaldırımlar boşalıyor… Ara sokaklara dağılan gencecik insanlar taşları; belediyenin otobüslerinin hala aksatmadan geçmekte olan caddelerine fırlatıyorlar. Kaya parçasının kendi halinde parçalanıp moleküllerine dağılışını izliyorum…
Sürü halinde caddeyi kaplayan kasklı polislerin evde bekleyen eşlerini, çocuklarını düşünüyorum. Kim bilir belki hafta içi, biber gazı yemiş öğretmeninin yanına gidip çocuğunun okuldaki durumunu soracak. Karısı öğretmenin yakın arkadaşı olup ona elleriyle tasarladığı takılardan sunacak. Sonra kocasının bir arkadaşından bahsedecek, “size hayran” diyerek, “Tanışır mısınız?” diye soracak…
..Birden tazyikli suyla dağılan insanların cesaretle direnişleri beliriyor çığlık eşliğinde. Atılan biber gazı şişesini bir futbolcu edasıyla gerisin geri ağlara gönderen genç adam ile gurur duyuyorum. Sanki alkışı hakediyor. Annem diyor ki ” herşeyi göze almışlar artık” hem sakınıyor hem savunuyor hem üzülüyor heyecanla karışık… hem de balkondaki çamaşırlarıyla ilgileniyor.. Sonra içeriye geçip Kur’an-ı okumaya devam ediyor.. Muhtemelen aklı dışarıda kalmış dua ediyor…
Helikopter geçiyor . “Bijî Serok Apo!” naralarına karışıyor pervanenin sesleri. Koşuşan insanlar eğleniyor mudur acaba ne? Uzakta peş peşe atılan silah seslerine ambulans, itfaiye sirenleri eşlik ediyor … Yüreğim kan ağlıyor.
Uzakta, gökyüzüne yükselen simsiyah dumanlar arasından bir kuş geçiyor arkadaşlarını arar gibi ama gördüğü, koca bir gövde ve kendi kanatlarına benzemeyen pervaneler. Ne panzerler ne de polis araçları caddelerin tek hakimi olamıyor. Dolmuşlar, taksiler yolcu almaya devam ediyor… Muavin yolcu alırken “Polis Okulu! Cezaevi! İskan evleri!…” diye sesleniyor…
Karşı binadaki evde müzik sesleri … Piyano dersine gelmiş, bedenleri küçük, yürekleri büyük, kendi geleceginin umuduyla akor basan çocuklar.. ” Bana rüzgarı anlat ” diye söyleyen şarkıyla anlatıyorlar sanki dertlerini… Sonra pencerelerinin camının çatladığını farkediyorum.. Belki bir taş buna neden oluyor…
Bunlar olayların bir kısmı. Ya arka sokaklarda olanlar?
Caddelerin kenarını süsleyen ulu ağaçlar tazyikli sularla sarsılıyor. Kenar kaldırımda siper almış polislerin önünden insanlar kayıtsızca umursamadan geçiyorlar; bir ellerinde mendil, diğer ellerinde su. Gazdan sulanmış gözlerini, burunlarını silerken, slogan atıyorlar onlara rağmen . Şaşkın bakan polisler, dayanamayıp arkalarından silahlarıyla biber toplarını fırlatıyorlar. Önündeki biber topunu kendinden uzaklaştırmayı başaramayan, kırmızı tişörtlü ak saçlı adam dumanlar arasında yerde kıvranıyor. Kalkamıyor düştüğü yerden. İki kişi geri dönüp kollarından tutup götürüyorlar. Adam sekerek uzaklaşıyor arka sokağa. Ağlıyorum .
Bir kadın sesi duyuyorum. Onca erkek seslerinin ardından bağıra çağıra konuşan bir kadın sesi duymak karşı kaldırımdaki polislerin de dikkatini çekiyor. Kadın içten acı dolu bir feryatla ” Faşist devlet! Sizin Allahınız para! Sizin anladığınız anlattığınız dil bu! Siz evlerinizde huzurlu musunuz böyle! Siz insanlıktan haberdar mısınız ! Faşistler! ” diye haykırıyor. Kadını göremiyorum. Polis kadının bulunduğu yöne doğru bir afrodizyak topu fırlatmak ister gibi biber gazını sıkıveriyor. Burnumun direkleri sızlıyor. Beynime yükseliyor keskin acısı. Yanıyor gözlerim. Zihnimin odalarında geziniyor yakıcı bir is… yakan bir iz.
Taraflar karşılıklı saldırıya ve savunmaya geçiyorlar… Çatışmalar, gürültüler eşliğinde alevleniyor… O an’da koşulsuzca ayrımsızca herkesin üzerine, unutulmuş ; Diyarbakır’ın dişi ruhunun şefkatini, ışığını yolluyorum…
Arabalar caddeleri dolduruyor yine bir bir. Karşı evden müzik sesi işitilmiyor. Fonda helikopter ezgisi.
Gaz atışları, yoldan sadece geçip gitmek isteyen bir grup öğrenciyi, belki sevgilisiyle el ele yürümeyi tercih eden birilerini bezdiriyor. Bir adam ” Allah için durun artık yeter!” diye isyan ediyor. Biri etrafına bakınıp düşünüyor, “kimden yardım isteyebilirim ne yapabilirim?” diye… Aklından bir an polisi arasam diye geçiriyor; gayri ihtiyari… Sahi bu insanlara Allah’tan başka, kendilerinden başka kim yardım edebilir ki ? …
Caddelerin köşeleri kapıldı. Orta yerlerde panzerler konuşlandı.
Elinde torbasıyla bir deli yerden kırık şişeleri, kağıtları topluyor…..
Bir yanıt bırakın